6 Haziran 2011 Pazartesi

Yaşanmış, Gerçek Başarısızlık Öyküleri 1 - "Abi Kızıl Benim!"




(aslında bu maceramı daha önce vatdafak.com daha sonra da ekşisözlükte "epic fail" başlığında paylaşmıştım. ancak okumayıp da bu tarihi başarısızlık öyküsünden ibret almamış bir çok arkadaşla paylaşmak için de blogumda yayınlamaya karar verdim. e her zaman doksan dakika sonunda gülen taraf olmadığımız durumlar da olmadı değil. takribi yedi sene evvel gerçekleşmiş bu olaydan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmadı. ha bu arada, neden böyle denyo bir resim koydum buraya bilmiyorum. sahiden bilmiyorum.)


......................


"abi kızıl benim"

17.07.2004

uyanalı bir kaç saat olmuş, boğazım dün geceden alınan alkolün etkisiyle kupkuruydu. hala bir şeyler yemeyi düşünüp üşeniyor, ıcq da "acaba bugün ne yapsak diye kime sorsam" tarzı düşüncelere dalmış, dakika başı kuru boğazımı gluk gluk su içerek de olsa bir türlü ferahlatamadığım bir gündü. "ulan acaba dün gece ne bok yedim, acaba elif e fazla mı yavşadım, anladı mı? umarım alp in yanındaki kızlara çok ayılık yapmamışımdır, dün bir herif geldi ne konuşmuştum ki lan herifle? vs." gibi sorular kafamın içinde tornado misali esmkteyken, bir anda telefonum, doğum yapan demirci küheylanı misali yüksek yüksek kişnedi. odanın öbür ucunda şarja takılı telefonumu açmak için uflaya puflaya yerimden kalktığımda, arayanın bir numaralı olmasa da, epey yakın bir arkadaşım olan x olduğunu gördüm. beni çok sık aramazdı. şaşırdım. açtım telefonu.

- abi ben x naber?
-- napiyim lan. olum y.rak gibi kafam. dün yine cozdurduk. siz niye erken kaçtınız?
- ya ne bileyim. benim izmirli tatava yaptı bi ton. nete gel mete gel diye, erken gittim eve.
-- izmirli hangisiydi lan? şu memesinde dövme olan mı?
- evet evet. olum 2 hafta sonra gidiyorum. ailesi antalyaya gidiyormuş. ev boş. bafi bafi! bafi çulo ahahaha
-- arkadaşı var mı lan hiç? geliyim ben de olum (evet hepimiz yancıyız)
- bakiyim abi sorarım da, ben şey için aradım, bu akşam bi taksim yapalım diyoruz z ile. arkadaşının birinin doğumgünü varmış. belki bikaç bişey çıkar.
-- aa gidelim lan tabi. tam nerdeymiş doğumgünü? harbi çok karı olur mu ki lan, ona göre şekil yapalım.
- abi z'nin dediğine göre, çıtır çıtırmış ortam. tam bizlik.
-- iyi lan o zaman akşama iskelede buluşuruz 7 gibi. ordan geçeriz. sen z yi ara söyle.
- 7 erken değil mi ya?
-- olum erken de, önce dışarda içeriz sonra mekana gireriz. mekanda girmesin içkiden.
- tamam o zaman 7 de iskele.

şeklinde özetleyebileceğim bir konuşmanın ardından, gece için minik hazırlıklar yapılmaya başlanır. güzel bir banyo ve vücut temizliği, saça sakala minik rötuşlar, ortaokul abaza bıyığı misali çıkan bıyıkların kesilmesi gibi aksiyonların ardından, yaklaşık 1,5 saatlik kıyafet seçimi sonrasında (bir de kadınlara kızarız halbüse), jilet gibi olmuştum. "anahtar, para, cep, sigara" kutsal dörtlüsünü tamamladıktan sonra evden çıktım.

kendimi o kadar jiletsel, o kadar yılansal hissediyordum ki, evimin önündn geçen "fikirtepe-kadıköy" minibüsüne bindiğimde, kendimi o minibüse ait değilmiş gibi, sanki o mahalleye misafir gibi gelmiş, ve artık kurtuluşa doğru gidiyormuş gibi hissetmiştim. o kadar uzaklaştırmıştım ki kendimi, bir anda şoför ayzek abi "vay erhan, koçum nereye böyle?" cümlesini duyana kadar. "taksim'e abi" cevabını verdikten sonra, "vaaay bizi hiç çağırma yok ha hehe, gel otur şuraya" diyerek, beni şoför koltuğunun yanındaki "motor kapağı" üstüne oturtarak, istemsiz muavinlik yapmak zorunda bırakması, sanki onu çağırmadığımız için benden içten içe aldığı intikamdı. zira oturduğum konumda, yüzüm tamamen yolculara dönük ve uzatılan paraları toplar durumum, onlara geri para üstü uzatışım, "10 lira üstü kiminse alsın" tarzı agresif çıkışlarım bile kendimi kurtarmama fayda etmedi. ayzek abinin sıtkı sıyrılmaz muhabbeti, enerjimde karartılar sağlıyor, kadıköye yaklaştıkça bu acının biteceğini yok olacağını umuyordum. rıhtımda minibüsten indikten sonra derin bir nefes aldım.

saat 18:51 civarı karaköy iskelesinde x ve z yi bekliyordum. önce z geldi. pişkin pişkin gülümsemesi ve o iğrenç çantası ile her zamanki gibi "naber abi, sigaran var mı? girişini yaparak, gün içinde çıkabilecek denyolukların ilk habercisi oldu. her zamanki gibi z "olum nasıl içiyorsun lan bunu" diyerek, günlük "hiç bir şeyi beğenmeme kotasi" nı yavaş yavaş doldurmaya başlamıştı. x de on dakika sonra bize katıldığında, 19:00 vapuru tabi kaçmıştı.
"abi bi bira mira alalım yeşilden(yeşil büfe tekel), vapurda içeriz" önerisinin gelmesine şaşırmadık ve önerildiği gibi davrandık. iskele kapısında içilen sigaraların ardından vapurun "tabii ki" kıç tarafına geçip, "oo olum şurdaki pembeliyi gördün mü?, abi o ayakkabıyı giydikten sonra bin defa verse almam, abi kapri giyen karılarda hiç yokum, yok lan acaip seksi geliyor bana kanka, of şurdakine bakın lan manav tezgahı gibi sermiş armudu kavunu, noldu lan sen dün sinem e kaydın mı? yok olum ciddi düşünüyorum hahhaha vs. " geyiklerle vapur yolculuğunu tamamlamıştık.

karaköy de vapurdan inişimiz her zamanki gibi, kalabalığın arasına dalıp, o kaosun içinde, önümüzdeki bayanlara abanıp "pardon abla arkadan itiyolar ehe ehe!" ritüeliyle gerçekleşti. sonrasında aramızda geçrkleşen "tünele binelim mi? binmeyelim mi?" isimli muhteşem tartışmamızın sonucunu yine "olum siktiret o parayla bi bira fazla içeriz" cümlesi kazandı ve, kamondo merdivenlerinden yukarıya doğru tırmanışa geçildi.

tünel civarına gelindiğinde z "ben bi telefon açayım berfulara" diye durdu. x ile ben de o sırada murat sezen gitar evi nin önünde durup, "olum şu turistlere bak, almandırlar lan kesin!" tarzı başlayıp "bunları kaldırması gayet kolay kanka, iki rakı içiriyorsun, iki eller havaya yapıyorsun, sonra küüüt" ile biten rutin geyiği yapmaktaydık. z bize dönüp "valla berfu biraz mırınlı kırınlı konuştı erhan ve x geliyor diyince de, bişiy olmaz ya" dedikten sonra, minik bir kıllanma sessizliği oluştu. zira berfu daha önce x in gecelik harcamalarından biriydi. berfu nun kankalarından özlem de benim bir akşamlık sahil takıntımdı. şimdi yüksek ihtimalle, karşı tarafta kurulan, bizden kaynaklı bir "aman ya onlar gelmesinler şimdi, içip içip millete sararlar, tatslızlık çıkar" cümlesinin öznesiydik. "hadi apoya(abdullah sokak) gidip demlenelim. ordan berfuyu arar mekana gideriz." cümlesiyle, bu kıllandırıcı kaos bir anda bozulmuş, apoya gitmek üzere, sağlı sollu geçen dişilere bakıp haklarında yorum yapmak suretiyle istiklal caddesi boyunca yürümeye başlanmıştı.

apo da güzel, hızlı ve makara dolu rutin alkol tüketimi esnasında z berfu yu iki defa daha aramış ve mutlak olan "henüz kesin bir şey yok" cevabıyla karşılaşmıştı. tabi ki z nin iki defa telefon açmasının esas sebebi, x ile benim, z yi devamlı "hadi olum arasana, neredelermiş" diye sıkıştırmamızdı. üçüncü ve dördüncü aramalardan sonra, tayfanın toplanıp "bir arkadaş"larının evine gittiği anlaşıldı. beşinci ve içeriği "biz de gelelim mi?" olan arama yapıldığında ise, aradığımız kişiye o an ulaşılamıyordu.

eğer alkollü olmasaydım, kesinlikle sinirlenip "ulan sizin yapacağınız işi de, sizi de..." diye başlayıp, sona ermesi uzun sürecek bir sağanağa başlayabilirdim. ama bunu yaparsam kendimi de otomatikman denyo konumuna düşüreceğim için bunu yapmadım tabi. yine üç sap bir aradaydık. "e abi madem öyle, votka yapalım. sonra gider bi mekana, cillik bakarız" cümlesi geldi ve tabi ki, votka /portakal ın o insanı nefis eden, kobra eden lezzetine varıldı.

son birer bira da cila çekildikten sonra "nereye gitsek lan?" tarzı soru işaretleriyle dolu olan kafamız "abi beni şu anda hayatta öyle bi rockbara falan sokamazsın" cümlemle bir nebze olsun azaldı. ama nereye girebilirdik? bilmiyorduk. birbirinden piç gülümsemeye sahip, amaçları alınlarında yazan üç sap ı damsız olarak içeriye alacak mekan sayısı epey azdı. derin düşüncelere dalmış, sağlı sollu kese kese yürürken, bir anda "beyler üst katta terasımız var, buyrun, mekana bir bakın!" önerisiyle, "e hadi girelim bakalım" diye daldık, şu anda ismini dahi hatırlamadığım diro bir mekana.

mekana girdiğimizde, "hande yener - sen yoluna ben yoluma" çalıyordu. ama ilginç bir şekilde ki, içeride bayan popülasyonu epey yüksekti. terasta millet genelde ayakta muhabbet ediyordu. kenarda köşede minderlerin çoğu doluydu. birer biramızı alıp 3 sap olarak ayakta, etrafı kesmeye, hemen avlanmak için çeşitli stratejiler oluşturmaya başladık. z yine benden sigara istedi ve ben de olanca sinirimle "lan git kendine paket al ibne!" diye çıkışınca "iyi a.k" diyerek gözden uzaklaştı. x ile ben hala strateji çözmeye kasarken, z nin ortadan kayboluşunun üzerinden en az 20 dakika geçmiş olduğunu ancak farketmiştik. "nerede lan bu herif" diye üstünkörü bir etrafı kolaçan dan sonra z bizi buldu.

z genelde yüzü gülen biriydi. neşeli bir mizaca sahipti çoğu zaman. ama bu sefer durum biraz farklıydı. yüzünde güller açıyor, "babam bana bisiklet aldı" diyen ilkokul öğrencisi gibi içi içine sığmıyordu. "abi şurdaki turist karılardan sigara istedim, muhabbete başladık, arkadaşlarımı da çapırayım dedim, olur dediler. hadi abi!" dedikten sonra, içimde açan çiçekleri size anlatmam mümkün değil. evet, 3 sap olarak ekildiğimiz bu gece, kader yüzümüze gülmüş ve üç tane turist hatun çıkartmıştı. alelacele, hatunların yanına gidip, minderlerine çöktük.

tanıştık. ingilizce den başka yabancı bir dilimiz olmadığı için "alman" olduklarını belirten güzel hanımkızlarımızla ingilizce anlaşmak durumundaydık. kızlar gayet hoş, "bal nedir ki, şeker nedir ki" kıvamındalardı. ve benim ingilizcem malesef pek de iyi değildi. ama olsun, problem değildi benim için. ne de olsa antalya , bordum gibi yerlerde "hello du yu seks?, ay fak fantastik" diyerek turist emen hıyarlardan ne eksiğim var dı? kızlarla iyiden iyiye muhabbete kenetlenmiştik. sinemadan, müzikten, rakıdan, tarkandan, o dönemdeki abuk olaylardan, türk kızlarının ne kadar angut olduklarından, abarta abarta megalaştırdığımız müzisyenliğimizden (rak stardık tabi), okullarımızda yaptığımız derecelerden konuşuyorduk kızlarla. tabi x, ben ve z aramızda arasıra türkçe konuşup değerlendirme de yapıyorduk, kızların yanında, onların da aynı almanca yaptığı gibi.

"abi kizil benim!" cümlesini kurduğumda, z "kanka hiç farketmez, ben sarıyı da alırım, kumralı da. ikisi de gayet olurlu" diye, içimi rahatlatmıştı. x "tamam abi ben kumrala nişan aldım. memearası yapıcam kanka hahhaha" diyerekten, o geceki hedeflerimizi belirlemiş, artık abanma sırası gelmişti.

yalnız mekan iyice dolmaya daralmaya başlamıştı. kızlara, "isterseniz bu kalabalıktan çıkalım, daha ferah bir yerlere gidelim" önerisinde bulunduk. zira mekan cidden dolup taşmaya ve damsız alınan ayilar (biz artık değildik çünkü ya) yüzünden, askerlik şubesine dönmeye başlamıştı. kızlar da önerimize olumlu yanıt verince, merdivenlerden inmeye başladık. x ve ben "üçümüze üçümüz, bayram etsin çükümüz" cümlesini marş gibi söyleye söyleye inerken, merdivenden çıkan ve yanımızdaki enfes bayanları gören hanzoların suratları bir anda düşüyor. ama sonrasında "lan bu hıyarlar bile buldularsa içeride böyle nimetler, şans bana niye gülmesin" diye sonradan seviniyor da olabilirlerdi. bilemeyeceğim.

üç sap değildik artık, "üçünüze üçümüz" modunda, o mekan senin bu mekan benim girip bişeyler içip, az biraz sürtmeli, az biraz ellemeli deydirmeli şekilde takılıyorduk. ama hala henüz, icraat yolunu açan yoktu. kızlar çok sıcakkkanlıydı gerçekten. iyi de içiyorlardı. biz de coştukça coşuyorduk. hepimizin de oturduğu bir anda x telefona sarıldıktan sonra bize dönüp "abi bizim erenköydeki ev boşmuş, abimler yazlığa gitmiş" haberini verince, o gecenin davullu zurnalı ve kızıl biteceğini anlamıştım. z nin kafasının yavaştan nallaşmaya başladığını "olum bunlarla grup bile yaparız lan hahahaha" cümlesiyle anlar gibi olmuştum. evet anlar gibi olmuştum çünkü benim kafam da gerçekten fezaya ermek üzereydi. x ise kumralı almış minikten aksiyona girmeye başlar gibiydi. avını bir panter gibi kıstırmış, burnu avın etine 1cm kalmış halde göz temasları ile ceylanı avlamak üzereydi. kızılla aramızdaki elektrik iyiden iyiye yıldırımlaştı ve bir anda üçümüz de kızlarla iyiden iyiye cilveleşirken bulduk kendimizi.

x, z ve ben iyiden iyiye hallendiğimiz için, "artık çadırları toplayıp eve gidelim kanka, güreşe orda devam edelim" dedik. kızlar da "yeah!" çekince, "olum tamam, bu gece dolunay var" diye kızıl saçlı bembeyaz tenli hatunumun kalçalarını düşünmeye başlamıştım. o gece enfes olacaktı. ter içindeki vücutlarımız birbirine dolanacak, sabah güneşi, zevk çığlıklarımızla beraber yükselecekti. z nin ağzının suları akıyordu resmen. x ise, "abi ellerini ayaklarını bağlıycam, fantazi yapıcam böyle. bunlar yabancı olum, her türlü numara vardır bunlarda" demişti. "bondage" dememesinin sebebini de kulağıma eğilerek "abi şimdi bondıc dersem kız ürker ve kaçar" şeklinde açıklayarak, ne kadar denyo bir insan olduğunu belli etmişti.

tam sarı dolmuşların oraya varmamıza 10 metre kala kızlar durdu. kızıl saçlımın gözünün içine baktım. o kadar mavi ve soğuktu ki. o yaz gecesinin bütün sıcaklığını alıp beni ferahlatıyordu. kumral olan, iri göğüslerini dusch das reklamından çıkmışçasına hoplatmayı durdurdu ve x e döndü. z nin kolundaki sarışın bir anda çıktı ve kumralın yanına geçti. kumral bize dönerek türkçe:

"bize böyle güzel ve eğlenceli bir gece yaşattığınız için çok sağolun. rakılar için de ayrıca teşekkür ederiz. eve gitmemiz lazım, arkadaşlar bzi bekliyor. bay baaay! ahhahha"

o son "ahhahha" üçünün ağzından çıkmıştı.

............................................

otobüs duraklarının arkasındaki basamaklarda oturup bira içiyorduk. sabahın ilk ışıklarıyla beraber, yediğimiz bu efsane golün tezahüratları yükseliyordu beynimin içinde. z paket almıştı. bir sigara istedim ondan. x in ağzını bıçak açmıyordu, telefonda birileriyle mesajlaşıyordu. günün son sözü ondan gelmişti.

"abi 6 otobüsüne binelim, benim izmirli icq da bekliyor"..


budur.

..................................






sevgilerimle,


Erhan KABAKÇI, 1964 - Trinidad Tobago

2 yorum:

Orbay dedi ki...

Üzülerek boşaldım.

Adsız dedi ki...

hassiktir be erhan abi.