4 Haziran 2011 Cumartesi

DOMATES




sevgili okurlarıma "ya ayrı kaldık da zizi vizi" yapma faslını sıkıca geçmek istiyorum. çalışan eden, evine erik alan (sabahın 5 inde erik buldum aldım valla) bir insan oldum olalı, fazla vakitli bir insan değilim. zaten sabahın 5inde bulduğum erik de muazzam bir fiyatla sayılmış bana (ertesi gün semt pazarına gidince gördüm ne biçim kaçtığını), sağlık olsun.anlatmak istediğim mesele aslında genel olarak, yazdığım mevzulardan farklı. devamlı "doksan dakika sonunda gülen taraf" olmanın yollarını anlatan ben, bu sefer de "ben yaptım siz yapmayın" özlü bir şeyler paylaşmak istiyorum.

çoğunuzun bildiği gibi kadıköy de woodstock isimli bir mekanda tonmaysterlik yapmaktayım (o ne la öyle? diye soranlara "sesçi işte ya, gruplara ayar mayar" diyorum. evet böyle de anlatmaktan bıkmışım). hoş şartlarda çalışmaktayım, keyfim yerinde.her ne kadar bir "bar" ortamında, özellikle "rock bar" tarzı bir ortamda tonmaysterlik yapmak benim için çok çok sürpriz olsa da, bir şekilde burada çalışmayı sevdim. daha fazla "aman patron okuyunca kıl olmasın" tribi yapar gibi durmayayım, geçelim.

neyse efendim, "barbeque" isimli bir grup çıkar bizim dükkanda sık sık (dükkan dedim de tam esnaf olsun. kapı önüne çıkıp berberle muhabbet edeyim), vokalistleri de ara sıra megafon kullanır, böyle değişiklik olsun etsin diye. iyi de kullanır. ama burada amacım ne dükkanı, ne barbeque yü, ne de megafonu övmek. sağolsunlar, megafon da dükkanda durur hep. ne zaman canım sıkılsa megafonu elime alıp "domates" (züğürt ağa tonu) diye bağıra bağıra gezerim.

son bir kaç haftadır dükkanın işleyişinde, programlarda çok garip ama bir o kadar da üstesinden rahatça gelebildiğim değişiklikler yaşamaktayım (bu cümleyi kağıda yazıp, uyanınca yine okuyacağım). zor gibi görünen işlerin çok çok daha kolay halledilebildiğini zaten bilen biri olarak hep "yaparız ya" diyen biri olduğum için sorun yok. eski okuyucularımın "e abi olay ne zaman kadınlara gelecek" dediğini duyar gibiyim, yakındır.

tanıyanlar bilir, okuyanlar bilir, level 40 öküz gibi görünsem de bir takım numaralarım her daim mevcuttur. nereden geldiği ve nereye gittiği bilinmeyen ilişkiler yaşamakta git gide ustalaştığımı da bilir beni tanıyanlar. evet kadınlar güzeldir, hoştur. ama ilişki "gittiği yere kadar" değil, "dayanılabildiği yere kadar" dır. zaten belirli bir dayanıklılık gösteren arkadaşlarım, evlenerek kulübe girdiler (bu yaz yine her hafta düğün. neyse iyi içeriz beleş.). ayran gönüllü müyüm, hayvan gönüllü müyüm bilmiyorum ama bir şekilde gönüllüyüm. hiç bir şeyi "spor olsun, skor olsun" diye yaşamıyorum. insanlarla tanışırken ilk kurduğum tümce olan "duygulu bir insana benziyorsun" u en azından iş hayatımda kullanmıyorum. zira wayne shorter a "duygulu bir insana benziyorsun" desem, bana sadece "vat?" derdi. o yüzden pek girmiyorum bu olaylara. bilinçli gibiyim.

esnaf günlüğüne döndü evet farkındayım. "ee abi hani cevher" diyorsunuz biliyorum. ancak bu sefer anlatacağım şey "bir başarı öyküsü" değil. başarısızlıklarımı da paylaşmalıyım. daha önce de belirtmiştim "ben ettim, siz etmeyin" diye. neyse.

kadınlar veya erkekler diye ayırmadan okumanızı öneririm. hoş benim işim erkek işi (hoş, anlatacaklarımla bu söylediğim de gayet tezat). "x grubu gelecek" dendi, tamam dedim gelsinler. sorun değil benim için. en dırrik ekipmanla bile temiz ses çıkartırım. evet iddialıyımdır işimde. grubu bekliyordum, "lan bir an önce gelsinler de işimize bakalım. nerede lan bunlar?" diyip "lan bir an önce iş bitsin de içeyim" i yandan geçirirken. ve, geldiler.

kurulum bitti gitti, soundcheck başladı. sorunlu olan kısımları hallettik. sonra durdum düşündüm, "ulan bas fazla mı açık, yoksa bende mi bi hıyarlık var?" diye. her şey dengeliydi. soundcheck i sonlandırmak için minik bir şarkı çaldılar. her şey dengeliydi, ben hariç.

soundcheck bittiğinde, megafonu elime alıp "tamamdır" dedim, duyan olmadı. illa el hareketi yapmam gerekti, işe de yaradı. program başladı. çaldılar. gümbür gümbür çaldılar. ara sıra göz göze geliyorduk, elimi "refah partisi" otobüsü geçercesine kaldırıp, kafamı "iyi iyi güzel güzel" dermiş gibi oynatıyordum. evet güzeldi her şey.

çaldılar bitirdiler.
tamam, güzel.


ismini söyleyip onu tebrik edecektim elimde megafonla, hoş da olurdu. olsa ne olurdu gerçi onu da bilmiyorum. enstruman çalan kadınlara bu güne kadar hep "üff püff" demiş olan ben etkilenmiştim iyi ya da kötü bir şekilde. bilemedim. alkollüyüm.

eşyalarını toplamaya başladı. etkileyiciliği zerre kaybolmamıştı. elimde megafonla ona bakıyordum. bir arkadaşım "olum noldu lan dondun?" dedi (nereye baktığımı farketmemiştir eminim). sonrasında hikayemizin esas kızı dönüp gülümsedi. o sırada kuul bir tonla (iyi yaparım bunu) "ah, teşekkür ederim, esas senin ellerine sağlık" demem gereken ben, elimde megafonla, ne edeceğimi bilemeyerek "DOMATES" diyebildim..

domates.

(tamam bu ayrı bir olay ama, keşke devamını getirip züğürt ağa gibi DE HAYDİ TOMATES demeseydim daha güzel olacaktı sanırım.)

.................

kısacası, "oha lan böyle bir insan çıksın karşıma, evlenirim kesin" dediğiniz insan karşınıza çıkıyor ve ona sadece "DOMATES" diyebiliyorsunuz. farketmemiş de olsa.

iyi, farketmemiş.

siz siz olun farkettirmeyin, şansınızı iyi kullanın.

................


sevgilerimle,




Erhan KABAKCI - 1972, Kuala Lumpur (yine)

1 yorum:

Adsız dedi ki...

ben otomatik portakala bağlıyorum. sen gene iyi domatese bağlamışın