3 Mayıs 2011 Salı

Bahar gelemedi, genç avcılar rahatsız :(





Merhaba değerli okurlarım. Hemen hemen her yazımda olduğu gibi, giriş işini becerebilen biri olmadığımı az çok biliyorsunuzdur zaten. Üzerimden kalkmayan bu kış bahar arasında kalma sevimsizliği yüzünden (şiir gibi cümle kurdum vay) sıkıntılı günler geçirmekteyim ben de, tıpkı bir çok avcı kardeşim gibi. Geçen sene bu zamanlarda yazdığım yazılara bakacak olursak, bu sene işlerin gerek hava muhalefeti, gerek bu muhalefetten kaynaklı olarak bir türlü gevşeyemeyen büzük yaylarından kaynaklı olduğunu belirtmemde bir sakınca yok. Başlıkta da belirttiğim üzere baharın bir türlü gelemeyişi, hepimizde garip etkiler bıraktı, yavaştan konuya girmek istiyorum.


"Ortamlar"

Bildiğiniz gibi pek değerli okurlarım, genelde yılın bu zamanlarında denyo gibi coşan bünyeler, bu sene o coşkunluğu gösteremiyor. hani en azından ben bile (ki bilen bilir, özümde çok denyo bir insanım) bu sene öyle türlü gaza gelişler, "hadi beyler bu gece akalım, kesin x yer kıvıl kıvıldır, z yerde fena ekmek olur" tarzı cümlelerin kıvılcımlarının tutuşturduğu gazlara bağlı hareketlenmeler yaşayamadım. Neden? bahar gelemedi. devamlı insanın içini, kasap reyonunda beğenmediği ete bakan anne yüzü buruşturması gibi buruşturan bir hava, insanlara pek de ortamlara akış, avlanmaya müsait hale getirmiyor. evet avlanmaya müsait ortam yok. gerek avcı, gerek av adayları için uygun bir platform yok. Umutların tükendiği noktaya geliyor gibiyiz sanırım diyecekken, kısa çaplı bir piyasa araştırması yaptım sevgili gönül dostları. Tabii ki bunları da sizlerle ince ince paylaşacağım.


--- Kadıköy Barlar Sokağı ---

Burayı bu hale getirenlere ne kadar teşekkür etsem az canlar. Yaz, bahar(ikisi de), kış demeden daima ekmek bulabileceğiniz bir yerdir burası. ayrıca buradan bulacağınız ekmekler, taksimin saman ekmeklerinden daha iyidir (her açıdan). Hani derecelendirme olarak "yoklukta gider" den tutun, "böyle manitam olsun, 100 milyon borcum olsun" a kadar uzanan geniş bir ekmek yelpazesi mevcut. Bir çok mekanda sigara yasağı olduğu için, insanlar genelde sokaklarda oluyorlar. Buddha ve Arkaoda önleri, pusuya yatmak için ideal yerler. Vagon denen mekan da eskiden gider katsayısı yüksek hanımlar bulundururdu içinde. ancak şimdi biraz "29 ekim cumhuriyet ilköğretim okulu kermesi" gibi bir ortam var içeride. yok kekmiş pastaymış, hiç çekilir değil. önermem. Karga dan avlanmaya kalkmanız da, ileride baş ağrısı çekmenize sebep olur. Zira karga dan tavlayacağınız hatun un, ileride beyninizi türlü entellikler, türlü kuntellikler ile ağaçkakan misali taktaktaklaması olasıdır. Ha ama bildiğiniz üzere, bu entel tipler, yüklü bir alkol tüketimi sonrası "tek gecelik" ilişkiler için epey kıvama gelir nitelikte olurlar. "çek-at" düşünüyorsanız, işe yarayabilir. ama yapışma ihtimalini de göze alın. sonra "söylemedi" demeyin.


--- Caddebostan Sahil ---

Bu havada oraya gidilir mi evladım? manyak mısınız nesiniz anlamadım ki.



--- Asmalı Mescit ---

Baştan aşağı çökelek bir yer olan taksim in, (taksim ortalamasına göre) daha ortalamaya yakın bir mekanıdır asmalı mescit. genelde istanbul ortamlarında önce nevizade, sonra küçük beyoğlunda kaşarlanan hatun kısmı, biraz piştikten sonra buraya gelmeye başlar. Tabi ki havalardan dolayı, o denli ayı gibi coşmuyor olabilir ama, biraz daha eli ayağı düzgün birilerini buradan bulabilirsiniz. Tabi bunun için az biraz kitap ismi ezberlemeniz, az biraz entel kuntel, az bilindiği sanılan ama aslında herkesin bildiği, herkesin de sadece kendisinin bildiğini sandığı bir takım sanatçılar/gruplar araştırın (last.fm de iki tane miki fare saçlı kız profili inceleseniz yeterli). tabi olmazsa olmazlardan, nick cave, leonard cohen vs. de var. geçtiğimiz kar kış kıyamette, sadece "Leonard Cohen" muhabbeti yaparak buradan ekmek yediğimi sizlere hatırlatmak isterim. önceki yazılarımdan birinde buna değinmiş olmam lazım. değinmemişsem de, alın değindim işte. her neyse. buradakiler taze entellerdir. ama size bir uyarı, böyle bir mekana avlanmaya sakın ama sakın "trabzonspor" atkısıyla gitmeyin. SAKIN! (aslında amacım avlanmak değildi o gün. oldu bir kere ne yapayım, öleyim mi?)


--- Küçük Beyoğlu (oh beybi) ---

Valla ne yalan söyleyeyim, burayı "arka sokak" formatından çıkıp "küÇÜK beyoğlu" formatına büründüğü zamandan beri HİÇ ama HİÇ sevmiyorum. tam anlamıyla "yoklukta gider" derecesinin (hem kafa, hem fizik) üstüne HİÇ ama HİÇ çıkamayacak, ancak avlaması en kolay ekmekleri de burada bulursunuz. Yılın her mevsimi dolu olduğu içindir ki, hava muhalefetlerinden etkilenmez. Buradaki kadınları etkilemek için de biraz hıyarlaşmanız gerekmekte ama. söylemedi demeyin. yani buradaki karı kısmı epey bir averaj altı zekaya sahip olduğu içindir ki "şu kafası yeaa, bu kafası yeaa, bu trip yeaaa, oo fenalar yeaa" tarzı konuşan DALLAMA herifleri daha etkileyici bulmaktadır. tamam sizin için çok zor olacak biliyorum. ama burada sadece "çek-at" takılabileceğiniz (yani öyle umuyorum) ekmekler bulabilirsiniz. Ne kadar dallama rolüne bürünürseniz bürünürseniz, başarı yüzdeniz yükselir. ama dikkat, bazıları peşinizi bırakmayabilir. ha gerçekten dallamaysanız, hiç bırakmaz, o ayrı mesele. Bir de mutlaka teras bölümlerinde takılmaya bakın. Zira oralar, bir takım salvolara girmek için daha uygun. (Evet izin günlerimde bu tarz araştırmalar yapmaktayım. her şey sizin için.)


--- Üniversite Şenlikleri (acı kaybımız...)

Bu sene havalar vurdu, vurdu, vurdu ama en kötü darbeyi üniversitelerin bahar şenliklerine vurdu. Tam anlamıyla eksiksiz, muazzam av sahaları olarak gördüğüm şenliklerin bir çoğu bu sene için ya ertelendi, ya da sönük geçti. ha tabi bazı festivaller daha var önümüzde. ama işte geçen sene veya ondan önceki senelerde olduğu gibi cillik dolu olur mu bilemiyorum. bu hüznü hep beraber paylaşıyoruz. nerede geçen seneki i.ü bahar şenliği? vay ben ne edem, nerelere gidem tililililili (zılgıt).

Evet işi zılgıta kadar getirerek biraz hüznümün solgun çamlarından kozalaklar düşürdüğümün farkındayım(ben bu işi biliyorum aga). Bu sene şenlikler tırt geçiyor. Geçen marmara üni rock klübünün bir takım olayları vardı, bir bakayım dedim de, kafamı kapıdan sokmaya cesaret edemedim açık söylemek gerekirse. Biliyorsunuz beni pek açmaz. Geçen sene bahar şenliklerinde de çok deli ekmek yoktu zaten. bu sene de oradan ekmek çıkmaz (reyoncu kızlar hariç).


--- Hıdrellez Şenlikleri ---

Geçen sene Ahırkapı Hıdrellez Şenlikleri isimli organizasyona dahil olmak gibi bir soytarılık yapmıştım arkadaşlar, itiraf ediyorum. Muazzam sayıda fazla ekmek adayı olmasına rağmen, bir çoğu "yeaa çingene gibi yaşasak keşke yeaaa" zihniyetine sahip, ama senenin diğer günlerinde, filli boya reklami gibi dolanan kadınlar olduğu için, içimi yüksek seviyeli bir tiksinti kaplamadı değil. Bu sene ahırkapı şenlikleri iptal olmuş. duyunca derin bir oh çektim, çok sevindim. Ama malesef, kepazeliğin bu seneki adresi "Çayırbaşı" olmuş. evet çayırbaşı hıdrellez şenlikleri varmış. ahırkapı daki kadar kalabalık olur mu bilmiyorum ama, burada da bir ton içip, yılan yutmuş gibi oynayarak kendinden geçecek bir tün "av" olacağından adım gibi eminim. Yine de, ileride başınız ağrımasın. Hem hıdrellezde dilek ağacına asılan dilekler de gerçek merçek olmuyor. hala hem kafası çalışan, hem süper zeytinyağlı barbunya ve içli köfte yapabilen, hem gider katsayısı yüksek ve (en önemli kısmı) DIRDIR YAPMAYAN bir kadın çıkmadı karşıma. Yani hıdrellez böyle bir olay. Ama belirtmek istediğim gibi, havalar epey kötü. Çayırbaşında yağmura yakalanırsanız, "ŞOPARFEST 2011" pek de hoş geçmeyebilir. söylemedi demeyin.

.....


Son olarak rahmetli Aziz Nesin üstadımdan bir dörtlükle* kapatmak istiyorum:

"her bahar bir hız gelir,
kadın gelir kız gelir.
sonra da kriz gelir.
aklar düşmüş başıma."

*: Aziz Nesin'in kaleme aldığı "Karagöz'ün Kaptanlığı" isimli oyundan bir kısım.


............................



Sevgilerimle,



Erhan KABAKÇI - 1977, Minsk




4 Nisan 2011 Pazartesi

Okur Mektupları



Merhaba değerli okurlarım, takipçilerim, "ne yazmış lan yine bu herif" diye takip eden düşmanlarım ve eski sevgililerim. Blog olayını çok es geçiyorum diye düşünmüş olabilirsiniz, ne deseniz haklısınız (değilsiniz). Sahiden de vakit sıkıntısı çeken bir insanım, malum yok yani. İşten, ve iş dışında içmekten ve bir takım platformlarda bir takım yılansı gere farelikleri yaptığımdan ötürü pek fazla ilgilenemedim. Ancak ne zamandır paylaşmak istediğim bir şeyler vardı sizlerle, ki bu sefer es geçemezdim, malum kazan pek kaynadı. Okurlardan gelen birbirinden ibretlik, birbirinden hoş, birbirinden sevgidolu, birbirinden imla fakiri mesajları, diğer okurlarla da paylaşmak istiyorum. Böylece yer altında laboratuvarlarda yeşil sıvı dolu tüplerle deney yaparken, bir yandan dünyayı ele geçirip, bir yandan da bana bir takım acılar çektirmek üzere yemin etmiş insanları daha iyi inceleme imkanı bulacağız. lafı daha uzatmadan başlıyorum:

1- Adsız dedi ki...

kizlara hayvan gibi davranirsan tabi senden kacip baskalarina giderler sen tam bir ayisin cunku.

05 Ocak 2011 13:15


yorum:

sevgili "adsız",

umarım geceleri kırmızı tayt ve pelerin giyip sokaklarda adalet dağıtan manitanla mutlusundur. en azından rahat uyuyabiliyorsundur.


2- Adsız dedi ki...

bence sen bir egoist ruh hastasının tekisin kendini ne sanıyosan

05 Ocak 2011 13:24


yorum:

ben "bir egoist ruh hastasının teki" miyim şimdi? muhafızlar! götürün, zindana atın şunu.


3- Adsız dedi ki...

aşağılık kompleksi... yazık sana. kim bilir kendini nasıl ezik hissediyosun da böyle gösterişli yazılara, meydan okumalara ihtiyaç duyuyosun. ama söyliyim, ben sana çok gülüyorum erhan.

20 Şubat 2011 09:07


yorum:

eski sevgililerimin hiç biriyle gurur duymadığımı söylemiş miydim?


4- Adsız dedi ki...

seni dövecek arkadaşlar olarak çok duygulandık yarrağam.

22 Şubat 2011 07:02


yorum:

en büyük arzum sizlerle tanışmak. yüz yüze. isimlerle, cisimlerle.


5- Adsız dedi ki...

sanal alem delikanlısı. gördük gerçekten ne kadar korkusuz olduğunu.

22 Şubat 2011 08:19



yorum:

oh beybi. sen daha önceleri nerelerdeydin?



Adsız dedi ki...

tasına tabağına attırır, götünü sikerim.

22 Şubat 2011 07:04


yorum:

gremlinlerin üzerine su dökünce çoğalıyorlardı. ancak sanırım o sıvıyı alnınızdan yeteri kadar döküyorsunuz çoğalabilmek için. annenize yakalanmayın asılırken. brazzers ın sahibi yatıp kalkıp size dua ediyordur.


Adsız dedi ki...

ulan erhan, iyiden iyiye film eleştirisi sayfasına çevirdin koca bloğu. eskişehir'deki av hikâyelerini falan yaz sokturma filme.

22 Aralık 2010 18:13



yorum:

hapse girmeye niyetim yok rıfkıcığım.



araparap dedi ki...

dünya sırf ADAMLAR dan oluşsa sinema minema siksen icad edilmezdi. dev bir tekel bayii olurdu. çok da güzel olrdu şimdi inkar etmeyelim

24 Aralık 2010 10:42



yorum:

Andaç Esgel elinden çıkmış bir işe benziyor. doğru bir şey, güzel bir şey. Ama Andaç ın elinden çıkmadıysa da mazur görüyorum. Majör adamların klonları devamlı olur.



Tufan AVSAR dedi ki...

Yine gerçekleri anlatmıştın Erhan'cım. Ellerine sağlık

22 Aralık 2010 18:45


yorum:

bu yaşlı kurtta hala bir kaç numara var.


Adsız dedi ki...

aaa andaç

16 Kasım 2010 07:58

Sil
Blogger sodomy dedi ki...

merhaba adsız <3

20 Kasım 2010 08:18



yorum:

ulan buradan bile ekmek çıkartma derdindesin andaç. bravo.



Aylin dedi ki...

Bu Yazıdan Cıkarılacak Ana Fıkır Erhan Arkadaşımızın, Hem Cüzdan Katmanı, Hem De Zeka Yoksunu Oluşundan Dolayı Kadınların Yanında Kendini Mutamediyen Ezik Hissetmesidir. Yazinın "Erhanın Dramı" Mangtıgıyla Okuması Önerilmektedir.


09 Ekim 2010 10:18


yorum:

sana nobel ödülü vermeyeni adamdan saymam.



Adsız dedi ki...

hem fakir hem cahillik hem de kıroluğa ve andavallığa övgü kitabının yazarından a masterpiece amk



yorum:

gerçek bir dahisin. kadir kıymet biliyorsun. gerede ilçesi, sungurlular köyü yardımlaşma dayanışma derneği olarak, başımızda seni görmek istiyoruz.



Adsız dedi ki...

ekşicilerle ilgili yazdığın yotumlar başta olmak üzere hepsine katılıyorum lan.skol gibisi var mı?


yorum:

skol candır. ben ne söylersem de doğrudur. o kadar.



Adsız dedi ki...

adeta büyüksün abi, harbi deymez diyorum ben de son zamanlarda..
ha sikilir.. sikilmez diye bişey yok da; amotivasyon sendromu basıyor bünyeyi paralar saçıldıkça


yorum:

karıya kıza harcayacağım parayı rakıya, karpuza, kavuna harcarım. o biçim takılırım. ama yine de terbiyemi, efendiliğimi bozmam.


-------------------------------------------------------------




seçmece olan bir kaç mesajı sizlerle paylaşmak istedim sevgili okurlarım. yazı için de gayet güzel bir "görsel" seçtiğime inanıyorum (resim, foto vs. demeyeyim, görsel diyeyim, ekmek şansı kalın). en azından ne tarz insanlara dert olduğumu anlamışsınızdır. ha benim çok da şeyimde mi? değil. arada okuyup gülüyorum. isimsiz/cisimsiz/çapsız insanlar hep vardı, hep de olacaklar. ama varlıkları beni ne kadar ilgilendirir? çok ilgilendirirse camı kapatırım. bu kadar.



hepinize iyi bir şeyler (ekmek, para, zaferle dönülmüş mevzu, karabükspor un şampiyon olması vs.) dilerim,


sevgilerimle,


Erhan KABAKÇI - 1977, Eflak

4 Ocak 2011 Salı

Eski sevgililerimin yeni sevgilileri için




Hepinize el arabası dolusu merhabalar sevgili okurlarım, sevenlerim veya beni tenhada kıstırmak için gölgelerde sinmiş gizli takipçilerim. Biliyorsunuz ki bundan önceki yazımda, beni "dövmek isteyen" arkadaşlara bir kolaylık yapıp, evimin adresini vermiştim. Hala bir nane çıkmadı. Hoş tabi üzerinden de çok uzun zaman geçmiş sayılmaz, bekleyebilirim yani. Ancak belirtmem gereken bir şey var, her zaman evde de olmuyorum yani. Mesela cumartesileri evde olmam pek mümkün değil, belirteyim. Neyse.

Beni dövmek isteyenlerle alakalı bir yazı yazmışken hazır, beni EN EN EN ÇOK dövmek isteyen kişilere de ayrı bir güzellik yapmasam olmazdı tabi ki. E yazının başlığından da tahmin edebildiğiniz gibi, bunlar tabi ki "eski sevgililerimin, yeni sevgilileri." (e tabi ki en çok bunlar dövmek isteyecek beni. adamlar neler çekiyorlardır kim bilir şimdi uuvv.)

Merhaba sayın eski sevgililerimin yeni sevgilileri. sizlere kısaca "ibişler" desem hoş olur mu? bence olur. rahatsız olmazsınız umarım. (olmayın da zaten bence, o kadar derdin arasında.) uzun uzun cümle kurarak yorulmamdan iyidir. Uzun uzadıya paragraflarla olaya girmektense, madde madde anlatmak istiyorum anlatacaklarımı.


1- Şu anda beraber olduğunuz sevgiliniz, bir zamanlar benim eski sevgilimdi. Ve erkekler dünyasında, (sizin de bildiğiniz gibi) adı konmamış bazı kurallar vardır. "bütün eski sevgililer orospudur" gibi. yani ben şu an sizin sevgilinizin arkasından, "orospu" diyorum, benden önceki sevgililerinin de dediği gibi. veya sizin de bir gün diyeceği gibi. bu gerçeği kabullenin artık. "kimse benim sevgilime orospu diyemez üleaan gaaarrra ıırrkk auuuu!!!" şeklinde cümleler kurup, ağzınızdan köpükler çıkartarak tepinmenize, dellenmenize hiç gerek yok. bu erkekler dünyasının kurallarından biridir. siz de gayet iyi biliyorsunuz. aslanlık yapmaya kalkmayın sevgili ibişler.

2- Bir önceki madde temel erkekler dünyasını içerse de, şimdiki madde daha çok kadınlarla alakalı. Evet şu anda benim eski sevgililerimden biriyle beraberseniz, ilişkinizin başlarında, cinsel hayatınız malesef sandığınız kadar da renkli olmayacaktır. Kadınların "tatminsizlik" olayını biliyorsunuz değil mi? evet biliyorsunuz. yani siz Ferrari den inip Anadol a binseniz mutlu olur muydunuz? olmazdınız evet. Yani işte benden sonra da ne bileyim, sizlerle falan... uhm.. neyse, anlamışsınızdır umarım (hiç sanmıyorum ama).

3- Eski sevgililerimin hemen hemen hiç biriyle gürültüsüz patırtısız ayrılmadığım ve benden sonra yüksek miktarda akıllarını oynatıp türlü saçmalıklara giriştikleri için (sizler gibi), "benim eski karı" ilişkiniz boyunca oldukça hasta, saçma sapan hareketler yapabilir. normal karşılayın. hemen dövmeye kalkmayın. dövecekseniz de kalıcı iz bırakmayın. sonra sağda solda gösterip "bak bana bunu yaptı" vs. vs. diye öter, sizi rezil eder. aman diyim, ekmek yolunuzu tıkar (gerçi bu saatten sonra tıkasa ne olur).

4- Ben tabi ki hiç bir eski sevgilimi sinemadır, tiyatrodur, fuardır, sirktir, boks maçıdır (zaten evde yapardık), hayvanat bahçesidir (bunu da siz evde yapabilirsiniz), müzedir, sergidir vs. tarzı gereksiz para harcatacak saçma sapan yerlere götürmediğim için, büyük ihtimal bu olaylara olan açlıklarını sizinle (ya da kerizliğinizle) doyuracaklardır. Cüzdanınız sağ olsun (olmasın).

5- Bir gün bu yazdıklarımı yeniden okuyup, bir zamanlar benim sevgilimin "arkadaşı" olduğunuzu ve sevgilinizin "arkadaşlarına" karşı ne kadar dikkatli olmanız gerektiğini hatırlayacaksınız. işte o gün, sevgilinizin "eski sevgiliniz" olduğu ve hakkında "orospu" dediğiniz gün olacak.

6- Tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki (ki bütün eski sevgililerimden gördüm bunu), tahminimce siz de son derece kaypak, son derece yavşak ve KERHANE ÇAYCISI kılıklısınızdır. evet genelde bütün eski sevgililerim benden sonra böyle tiplere yöneliyor, nedenini anlayamadım bir türlü. Hoş ben de çok ciddiyet sahibi, memur kafalı biri değilimdir de, ADANALIYIM. belki ondan biraz sert kaçıyorum. tabi benden sonra hemen yumuşakça adamlara (yani sizlere) kaçıyor benim eski karılar. neyse, sağlık olsun (olmasın. size yani)

7- Tabi ki bütün eski sevgililerimden az ya da çok, bir takım şeyler duyuyorsunuzdur hakkımda. Kalkıp "gebertirim lan ben onu, kim lan o!" tepkisi verip karıya rüzgar yapmak tabi ki en doğal hakkınız. ama beni bir tanısanız çok seversiniz (ama ben sizi tanısam da tanımasam da seveceğimi hiç sanmıyorum o ayrı tabi). yine de illa dövmek, gebertmek istiyorsanız, bir önceki yazımda adresimi verdim. gelin hünerlerinizi gösterin lütfen (çok fazla mı konuştum yine?).

8- Sizi "neden böyle kilo aldım bilmiyorum" yalanıyla KANDIRABİLİRLER! kanmayın. genelde eski sevgililerim, benden sonra lüp lüp yiyip, acayip acayip kafa hapları içip kilolandıkları için aşure kazanına benzeyen bir kıça sahip oluyorlar, biliyorsunuz. onları zayıflatmaya çalışmayın bence. zaten onlar sizi yeteri kadar sinir stres ile kuruturken, bir de bunlarla uğraşmayın. (ya da uğraşın, beter olun ibneler!)

9- son olarak, hepinizin ta amına koyayım!



sevgilerimle,



Erhan Kabakçı - 1966, Podoso

2 Ocak 2011 Pazar

beni dövecek arkadaşlar için





merhaba canlarım, cananlarım. en son yazdığım yazının üzerinden çok uzun bir zaman geçmedi, dayasak 10 gün olmuş evet. hazır yeni yıla da girmişiz, mis gibi olmuş (aslında bir şey olduğu yok da, denyoluk olsun diye dedim mis gibi diye). yılbaşında hepiniz gibi ben de über saçmalıklara imza attım ancak, bunları inceleyip "zaten" hepinizin yaptığı şeyleri "kanka pis içtik yaa" diye burada açmaya gerek yok. tamam hepimiz pankız, anladık.

beni yıllardır tanıyan arkadaşlar bilir, devamlı arkasından "olum biz onu var yaaa... karşımıza çıkmasın.. oyacağızzzz!!!" vs. şeklinde konuşulan, yeri geldiğinde alakasız yerlerden alakasız tehdit mesajları alan birisiyim. ha tabi ben yıllardır bu tarz mesajlar alıp, yıllardır da hiç bir nane göremediğim için, gayet normal geliyor bana. "onu taksime almayacağız, onu kadıköye almayacağız, onu gümüşhaneye almayacağız vs." tarzı cümleler hala geliyor kulağıma. hani bıktım mı? evet bıktım. ya arkadaşım bakın, ben gayet düz, gayet NET bir insanım. yeri yurdu belli bir insanım. tamam siz darkwing duck gibi, gizemli gibi takılmayı seviyorsunuz anlıyorum da, ah be canım, gelin karşıma da yapın şu işi. ne yapacaksınız artık.

yüzüme karşı edemeyecekleri kelamları sağda solda köpüklü ağızlarından saçan öfkeli çoğunluğun üyelerinin derdini pek de merak etmiyorum açıkçası. hani artık bıktım merak etmekten. artık hangisinin kuyruğuna bastım, hangisinin HOŞLANDIĞINI yedim bilmiyorum. hani madem iyiden iyiye dövmek istiyorsunuz beni, işinizi kolaylaştırayım. siz de rahatlayın, ben de rahatlayayım. ağzınız da yorulmasın artık. sağda solda yazdığınız abes şeylerin (yazılar diyemem), ettiğiniz içi boş kelamların da bir anlamı olsun. hani siz gayet götsünüz bence tamam da, yine de bakın size iyilik yapıyorum. şimdi toplanıp gelmeniz için ikamet ettiğim adresi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Mandıra Caddesi, Onay Sitesi , Blok 2 Daire 19, Fikirtepe, Kadıköy, İstanbul.

yani artık onu oyacağız edeceğiz cart curt diyeceğinize, gelin kapımı çalın. aşağı inerim. orada döversiniz beni bir güzel. her gün "dünyayı ele geçirmeye çalışan çılgın bilim adamları" gibi burnunuzdan soluyarak beni düşünmenize de gerek kalmaz böylece. siz de rahatlarsınız, ben de.



not: evet hoşlandığınız kızlara "yaptığımı düşündüğünüz" şeylerin hepsini yaptım.




sevgilerimle,


Erhan KABAKÇI, 1952 - Nepal

22 Aralık 2010 Çarşamba

KIZ FİLMLERİ -1 "ONCE" (vermedi)





Merhaba sevgili okurlarım. pek uzun zamandır karalamıyordum buralara bir şeyler. hoş her yazımın ilk paragrafında da benzer girizgahlar yapıyorum, siz alışkınsınız (canlarım benim). ortalarda yoktum epeydir, zira ANADOLUMUZ u gezdim biraz. ilerde bu konudan detaylıca bahsedeceğim ama bugün nedense, mp3 arşivimi kurcalarken ONCE isimli muhteşem tırtık filmin müzikleriyle karşılaştım. şimdi tamam güzel müzikler ama, şu anlamda güzel: "TAM KIZA YOLLAMALIK". evet hakikaten kıza yollamalık müzikler, zira süper getirisi oluyor. denedim, turnaladım.

Tabi her güzel şeyin de bir bedeli olması gibi saçma bir kanuna sahip bu doğa denen şey. Bu şarkıları bir şekilde dinlettiğiniz bir kız, bir gün "aa o filmi seyrettin mi? seyretmediysen beraber seyredelim!!" tarzı bir cümle kurabilir. Tabi siz de benim gibi inceden bir denyo yapıya sahipseniz "oh tamam önce film seyrederiz, sonra film çeviririz ohehe" düşüncesiyle hareket edip "ya aslında seyreder gibi olmuştum da tam hatırlamıyorum. seyredelim tabi beraber!" cümlesini kurup, "oh bu gece dolunay var" gazlarına gelebilirsiniz. biliyorum, bu çok yaşanan bir şey, birbirimizi kandırmayalım şimdi.

Sevgili dostlar, bu ONCE denen filmden bahsetmek istiyorum sizlere. kızaca anlatayım, zaten tırt bir film olduğuna kanaat getireceksiniz.

Şimdi işte adam var bir tane, böyle ipten kazıktan kopmuş. sokakta gitar çalıyor akşamları cırcır böceği gibi. gündüzleri de babasının NILFISK marka elektrikli süpürgeleri tamir ettiği dükkanında çıraklık falan yapıyor. Neyse bir gün sokakta yine tıngırdatırken bir kız geliyor işte, ismi Marketa mı ne. bizim buranın karadeniz şivesine benzer bir ingilizceyle (ki kendisi de gerçekten rizelilere benziyor) çocuğa gidip işte "ne güzel çalıyorsun da, işte elton john dan, yaşar dan bilir misin hiç?" kıvamında sorular soruyor. adam da "öyle tıngırdatıyor bir şeyler de tırt yani. ama işte sarışın gibi kızıl gibi olduğu için adam, kız bir nebze de olsa beğenmişlik kisvesine yatıyor. "ben de piyano çalıyorum, klavye çalıyorum vs." diyor cart curt. orada iki beraber çalıp hemen (sanki türk grubu anasını satayım) "biz grup kuralım" ayağı yapıyorlar birbirlerine. (zamanında metalciyken ben de bu ayağı çok kıza yapmıştım, elimden kaçan olmamıştı. hala işe yarar mı bilemiyorum ama.)

Sonra neyse efendim, kızın süpürgesi bozuluyor falan. Eleman da bunu babasının dükkanına götürüyor. ama elemanda bir baba var, valla baba demeye bin şahit ister. öyle nemrut, öyle uğursuz baba olmaz olsun. böyle 3. sayfa haberlerinde karısını ve çocuklarını kürekle öldüren babalar gibi bir sıfatı vardı elemanın. (ya da belki öyle değildi, kafam güzeldi net hatırlamıyorum. ) Ardından elemanımız kızı odasına çıkartıyor, bak sana kasetlerimi, sidilerimi göstereyim, müzik dinleriz, iki feysbuka bakarız gazı verip. neyse işte çıkıyorlar odaya falan, bizim eleman inceden halleniyor kıza. kız başta anlamamış kisvesine bürününce eleman iyice halleniyor, "burada kal mal" ayağı çekiyor işte, kız da tribi koyup gidiyor. (eleman hiç işi bilmiyor aga)

Neyse sonra bir takım sahneler vardı da, çok dikkat etmedim, bira mira almaya gitmiştim işte. Hah geldiğimde eleman kızın evine gitmişti falan böyle. Ne ara yeniden aklını aldı kızın bilmiyorum tabi. işte anasıyla manasıyla tanışlıyor kızın. anası da bir ayrı nemrut. kız da zaten ümraniye gibi bir yerde oturuyordu. ha sonra bir de kızın, memleketinde evli olduğunu öğreniyor bizim oğlan. ama "bana komaz tavrı" yapşıyor öyle iki üç de. koyuyor tabi haliyle.

işte belli bir süre daha şarkıyla türlüyle geçiyor. sonra bunlar iyice gaza gelip "kayıt yapalım, albüm yapalım" gazına geliyorlar. geliyorlar gelmesine de, ne elde var ne avuçta var. ikisinin de ajlıktan nefesi kokuyor. kız "kıredi çekelim bak, yaparız albümü. balyanın kralını toplarız. paşalar gibi de öderiz geri" gazını veriyor bizim elemana. eleman başta "harbi ödeyebilir miyiz?" diye soruyor. kız da "öderiz" diyince inanıyor işte gidiyorlar bankaya falan. banka müdürü biraz kıl çıkıyor. "ulan millet ajlıktan kırılıyor, siz şarkı söyliycem türkü söyliycem diye kıredi istiyorsunuz. denyo musunuz siz?" diyor. kız da "hayır denyo değiliz" diyince, banka müdürü inanıyor ve üçbin doları (öyle bir şey sanırım) toka ediyor bunların eline.

sonra işte sokağa çıkıp üç tane şopar çalgıcıya "bizle çalar mısınız? bakın albüm yapıcaz, voleyi vurucaz" diye gaz verip bir stüdyoya gidiyorlar. stüdyocu da biraz kıl tabi. zaten kıl olmayan stüdyocu var mı? (benim öyle stüdyom olsun ben de dünyanın en kıl adamı olurum arkadaşım. bu da işin bir parçası.) neyse işte para/zaman konusunda başta mırın kırın ediyorlar da, sonra yine KIZ bir şekilde ikna mikna ediyor. neyse bunlar okuyorlar şarkıları türküleri bir güzel. genelde yöresel havalardan çaldıkları için de eğleniyorlar epey. kayıt/mix/mastering işlerimi bitince (filmde tek ilgi alanıma giren detay) ses mühendisi arkadaş, "kaydı bir de araba teybinde dinlemek lazım" diyor. neyse geziyorlar arabayla, şarkıları dinleyip. herkes beğeniyor. parayı toka ediyorlar ses mühendisi arkadaşa. sonra siz sağ ben selamet ayrılıyorlar.

bizim adam işte kızı eve bırakıcak, tam net hatırlamıyorum da, ikisi de birbirine hallenir gibi mi oluyordu bir şeyler oluyordu da, sonra kızın kocası geliyordu, eve koskoca piyano getirmiş metirmiş bişeyler oluyordu işte. neyse efendim sonra bizim eleman kıza veda edip arkasını dönüp gidiyordu. kız da camdan bakıp piyano çalarak KOCASI EVDE OLDUĞU HALDE şarkılar türküler söylüyordu bizim sarıoğlana. film de böyle tırt bir şekilde bitiyor zaten.

yani kısacası, koca filmde marketa dan başka, en azından biraz gideri olan kadın görmeyi, kadın görmedim doğru dürüst. ha işte konusu da kısaca şuymuş, birbirlerini seviyorlar ama kız vermiyor falan filan. filmden anlayabildiğim bu kadar. acaba bu filmi yere göğe sığdıramayan kadınlar ne anlıyor bundan merak ediyorum. hani benim anlayabildiğim kadarını anlayabiliyorlarsa yine iyi. ama sonradan bir modlar, bir duygusallıklar. zaten filmi seyrederken bir ton içilmiş edilmiş, iyice mala bağlanılıyor.

kısacası canolar, böyle romantikli filmleri zaten -çoğunuz- sadece KIZ İSTEDİ diye seyrediyorsunuz. dikkat edin. fırsat buldukça ben size tanıtmaya çalışacağım bu tarz filmleri. kaçmalısınız. Bir de Wicker Park vardı aslında. ama o fena değildi. oradaki kadınların gideri vardı, o seyredilebilinir. neyse.

ONCE sadece ama sadece kızlarla seyredebileceğiniz bir film. tabi dayanabilirseniz. aman diyim. dikkat..




sevgilerimle,


Erhan Kabakci - 1964, Panama

14 Kasım 2010 Pazar

Emekçilik ve Ekmekçilik 2 (iki)






Her biri birbirinden güzel (bayan) ve birbirinden şık (adam (yalan)) okurlarıma kucak dolusu sevgiler. farkındaysanız - ki farkındasınız - son dönemlerde epey epey çalışan, eve erik/kayısı/üzüm/conta alan biri oldum iyiden iyiye. zira "izin" günümün PAZAR olması da, beni iyiden iyiye memur kafasına itti. hoş ya bu "kafası" terimini kullanmayı da, kullananları da oldum olası sevmemişimdir, sevememişimdir. hatta gıcık olup, kafalarına köşeli cisimlerle vurmayı da epey istemişimdir. neyse ki zamanında gerçekleştirmişliğim var. içim rahat, sırtım pek.

Çalışmak, ekmek(normal, somun ekmek) derdine türlü salvolara girişmek, aynı askerlik gibi, bir çok türk erkeğinin yapması gereken bir şey. tabi ki "müzik direktörü" olarak girdiğim mekanda bir yandan müziğe hakim olmaya çalışıp bir yandan "abi oradan bir votka satsuma yapsana" lafıyla karşılaşmak hoş olmayabiliyor. ha votka satsuma hakikaten ulvi bir şey. ama bir yandan "ulan şimdi biraz tempo yükseltsem mi, biraz ambiyansı kızartsam mı" diye düşünürken, diğer yandan "lan bunun tepesine fesleğen mi koyuyorduk nane mi?" diye düşünmek epey zor.

tabi ki yine "emekçilik" köşemi doldurdum. anlatmak istediğim mevzu daha farklı. takribi bir hafta öncesinde, bir pazar gecesi, Leonad Cohen ile çok ilgili bir arkadaşıma "kanka leonard cohen den ekmek yedim" diye mesaj atmıştım (harbiden yedim, çok ilginç) . pek sevgili arkadaşım ANDAÇ ESGEL de, "kanka ben de taksimdeyim, buralardaysan gel. garson kız ee ööö.. " diye cevap verince, tabi ki ortalığı toparlayıp yanına aktım sevgili andaç ın.

Blogumu takip eden arkadaşlara yabancı değildir sevgili andaç. neyse işte, oturduğu mekana gittim. fakat gittiğim yer, daha evvel (2 sene kadar önce) 30 kişi toplanıp bir herifi dövmek için gittiğimiz bir yer olunca tedirgin oldum. sonrasında o tarz mekanların çalışanlarının, oradan bir manita yapıp kayboldukları gerçeğini hatırlayınca rahatladım. sonuçta kimse bana "sen miydin lan iki sene evvel mekanda olay çıkartan!" diyemeyecekti, ki dese kaç yazardı o da ayrı bir mesele.

Andaç ve arkadaşı ile karşılaşınca "hah bu gece yine erkek erkeğeyiz" dedim içten içe. dıştan söylesem de farketmezdi gerçi. zira ben oturur oturmaz, orada zaten devam eden, inanılmaz bir ADAM ADAMA MUHABBET in içinde buldum kendimi. "oğlum bak şu kız var ya, onu ben kütürdettim, oğlum şunun fena gideri var da kolaycı değil, aman be abi bak benim listede şu var tam senlik, ee kanka gelsenize lan şuraya gidelim, akıyor karılar vs." tarzı muhabbetler "normal" olarak dönmekteydi ki, andaç ın bahsettiği garson kızı görüp "anaaaa" diyerekten ağzımın açık kalması NET oldu.

Her erkek gibi ben de "oğlum fena değil de, çok iş yok bunda, suratı bozuk, cildi bozuk vs." dıravdan gözden düşürmeler yapıp, rakipleri sabote etmek yolunda oynadım(hepimiz yapıyoruz, yalan atmayın) . garson kızın gider katsayısı çok da öyle dinamik alan üst sınırını geçecek durumda değildi. ancak vardı. gideri vardı. her ne kadar andaç "oğlum nez in sarışın hali" falan diye dırlasa da, "nezi mezi bilmem, tez kafeslemem lazım bunu" hisleriyle dolmadım değil. üç taze bekar (SAP) oturup, sürekli başka insanlara yaptığımız denyolukları anlatıp (yüksek sesle) AHAHHAHAAHA diye gülerken tabi ki bu pek zordu.

Hesabı söylemiştik ve ben (galiba ilk defa) "verin ya ben öderim" davranışı gösterirken, andaç ın gözünin kaydığı, karşı masada iki saattir tek başına oturan depresyon hırkalı kıza kalkmıştı. aslında kalkıp gitmeyi hiç istemiyordum ki, "ANDAÇINKİ" yine geldi. tabi ki "hadi birer bira daha içelim" önerisi patladı. üç mühendisin oturduğu bir masada, daha olurlusu olamazdı zaten.

"kanka nez in sarışını" denen arkadaş bizimle daha bir ilgilenir olmuştu. sanırım hakkında yaptığımız geyikleri duymamıştı, zira kuş hakkında o kadar kelam etsek, kendi kanatlarını kırar, "siktir lan, uçmam bir daha" derdi. e tabi alkolün verdiği o inceden yavşaklık ve masadan yükselen ADAM kokusu veya "oh bu masadan fena tip akar" düşüncesi de o bayanı masamıza çekmiş olabilir. ya da en kötüsü, "kalkıp gitseler de biz de evimize gitsek!"

mekanda çalınan müzikler, eminim bizim mahalledeki "yılmazlar gıda" için bile fazla demode nitelikteydi. zira 2010 yılında hala Reamonn - Supergirl için "Aaaaah bu benim şarkım" diye zangırdayan hatunlar olduğu gerçeğiyle karşılaşınca "lan bari kedimi getirseydim de, geceyi üçlü kapatsaydım" demem olmadı değil.

"Nez"in sarışını olduğu düşünülen (ben düşünmedim, nez i de beğenmem zira) hesabı getirince, "yok kanka bu sefer ben ödeyeceğim" hareketini yine yaptım ve başarılı oldum(başarı? göreceğiz). sadece hesabı getirdikleri kutuya, "yanlışlıklaymış gibi" parmağımı sıkıştırıp "AH" diyerekten ilgi katsayısını üstüme çekip, "iyisin değil mi?" yi durup, "iyiyim tatlım ya, pardon isim neydi? sabahtan beri(?) bizimle ilgileniyorsun soramadık kusura bakma ehe(sevimli surat ifadesi)" şeklinde ismini öğrenip(evet üç mühendisin gidebileceği nokta bu kadardır) SEVİNİP kalktık masadan.

Hakkında o kadar "şunu yaparım, bunu yaparım ederim" diye atıp tuttuğumuz "sarışın nez" in yanına bir tip geldi kapanışa doğru. sanırım dönemliklerinden biriydi. bu sayede o bayan arkadaşın da üni 1. veya 2. sınıfta olduğunu anladık. sevgili andaç "ya bu tarz heriflerle olan karılar cidden gelmezin, hatta dünyaya gelmesin" tarzı bir laf etti etmesine de, ben de alkolün verdiği gazla "ben böyle adaletin anasını sikeyim" diye kafamdan ırmaklar akıtırken, daha kötü bir şey oldu. andaç ın gözüne kestirdiği ufaktan depresif gibi, ama bir yandan frikikleri havada uçuşturur gibi olan kızın da SAPI gelince, ortadan kesilmiş solucan gibi kıvrılmaya başlayınca "bu gece bize ekmek çıkmaz kanka" dedik. (benim kestirdiğim kız "eagle eye cherry - save tonight" çalarken ooooooo diye bağırdığı için kestirmeyi bırakmıştım zati)

otobüste içmek için 1-2 bira alıp duraklara kadar yürüdük andaç ve adını hatırlayamadığım arkadaşıyla. tabi ki ben, yüksek alkolün etkisiyle "kanka ben arada sarışın neze bakmaya uğrarım mekana ya hahaha" diyip dururken, bir yandan "lan saat kaç oldu, kalkıp işe gidicem sabah" diyordum içten içe, şu an olduğu gibi.

yani demem şu ki, normalde ben çok efendiyim kibarım da, andaç çok terbiyesiz. yoksa ben don juan gibi adamım. şiir falan biliyorum bir sürü.

hem mekanda bağıra çağıra "selahattin özdemir - esrar perdesi" muhabbeti yaparken, kimi düşürebilirdik, onu da düşündüm otobüsle dönerken, otobüste telefonumdan esrar perdesi açıp bir yandan içip bir yandan dinlerken. kimse de karışamıyor bir noktadan sonra, manyak falan sanıyorlar. siz olsanız siz de yanaşamazsınız, "delirtecek beni esraaaaar, esraaaar, esraaar, esrar perdesi" tarzı nakarata sahip bir şarkıyı hem açıp hem eşlik eden ve içen sakalı bıyığı birbirine karışmış birine. benim de götüm yemez açıkçası.

sonuç ne oldu?

bazen, iş çıkışı o mekanın önünden geçiyorum. üzgünüm andaç, sarıyı o hıyardan sonra rastalı bir tip kapmış. duyduğum kadarıyla dövmeciymiş. e normal değil mi? ensesini dövdürür, ardını dövdürür.

peki sevgili okuyucularım, sorum size,

takla atmaya değer mi?



cevabım da size, "değmez."


neden bunu yazdım belirteyim,
çoğunuz (belki hepiniz) hangi yaş diliminde olursanız olun, dişi garsonlu mekanları tercih ediyorsunuz. dişiliğini kullanarak "ÇALIŞTIĞINI" söyleyen ama dişi olmasından başka hiç bir numarası olmayan insanları masanızda görmek için binlerce takla atıyorsunuz. sırf "dişi" olduğu için insanları işe alan "PEZEVENK" mantığına sahip işletmecilerle "PAVYON" kültüründen, ve sırf dişi olduğu için kendilerine gösterilen ilgiyi bir bok zanneden, "dişi" olduğu için işe alındığını es geçip "çalışıyorum" diyen, mantık olarak "MEKAN OROSPULUĞU" dışında bir iş yapmayan dişi garsonlardan bahsetmek istedim.

neyse ki biz efendi adamlarız. efendiyiz evet.

kalkıp "haha karılara akmaya kalkmışlar da yapamamışlar" diyen insanları, sahneye davet ediyorum.



enseniz kadar kalın olabilirseniz buyrun.

sadece dişiliğini kullanarak içki sattırmak ile orospuluk arasındaki farkı bana açıklayın.
orospuluk nedir hele, onu bir söyleyin önce.


emekçilik midir? belki.
ekmekçilik midir? evet.


hepinize iyi ekmekler dilerim.



sevgilerimle,


Erhan Kabakçı, 1964 - Podoso

10 Kasım 2010 Çarşamba

Emekçilik ve Ekmekçilik




Hepinize merhaba sevgili okurlarım. pek sık yazmıyorum biliyorsunuz. aslında çoğu zaman "ulan ne biçim olaydı, blog a atıversem bunları süper olur" dediğim mevzular yaşıyorum ama, dünyanın en üşengeç ve "ulan kim uğraşacak şimdi, siktir et" cümlesini kuran insanı olduğum için bunlar genelde dıravlara yelken açıyor.

Bir çoğunuzun bildiği gibi, uzun bir aradan sonra yine eli ekmek tutan, eve dönerken bir kilo mandalina alan, "sikerim ya ben böyle işi ay sonunda veririm istifayı" cümlesini her ayın ortasında kuran, kısacası "çalışan" bir insanım. ortamlardan epey uzak kalmak, sosyal çehremin bir anda değişmesi, kendime ayıracak zamanın sadece üç saat olması gibi birbirinden büyük sorunlarla cebelleşmek bir yana, yoğun tempoya bir anda ayak uydurmaya çalışırken bir takım hastalıklar geçirmek de eklenti oldu. yeni mekan açmak sahiden fazla zor bir işmiş sevgili okurlar.

Yeni iş yerim gayet kallavi bir yer. müzik direktörü olacağım diye sevinçle atladım teklife. sahiden bazı zamanlar gerizekalı gibi hareket ettiğimi farkedemiyorum malesef. ülkemizde "müzik direktörlüğü" denen şeyin, sadece "karışık yabancı" cd sini koyup, garson kısmının "kanka bizi koparsana" cümlesiyle günde 38 defa karşılaşmak olarak bilindiğini, bu şekilde yaşayarak tecrübe etmiş olmak gerçekten içler acısı.

emin olun arkadaşlar, herkes müzik denen şeyi sizden daha iyi biliyor. sizin bir şey bilmenize gerek yok. zira ülkemizde herkes, her şeyi o kadar iyi biliyor ki, bence kimsenin çalışmaması gerekiyor. garson zekeriya eminim çok daha iyi bir müzik direktörü olabilirdi. her neyse. kesin düz bir insan çıkıp "abi her sektörde böyle ya bu, normal yani" diyebilir. işte o düz insanı seviyorum ben(merhaba zeynep).

bu kadar isyankar gibi, emekçi gibi, bir mayısta biber gazı yemek için yalvarırmış gibi bir takım laflar ettikten sonra, son 1 haftamla alakalı bir kaç mevzu anlatmak istiyorum sevgili gönül dostlarım.

- Ulaş ın doğum günü

işe başladığımın 4. gününe denk geliyordu sanırım. hafta içi bir akşam, işten çıkar çıkmaz ulaşın yanına gidecektim. zira doğumgünü vardı hergelenin. ki oradaki tayfanın da %70 inin tanıdık olması sebebiyle, içim rahatladı biraz. günün yorgunluğunu atabilirdim, az biraz içip evime dönüp iş yerim için hazırlamam gereken bazı işleri hazırlayabilirdim. biraz hıyar olduğum için, evde de çalışmaya devam edecektim ya. hey yavrum. neyse iş çıkışı sevgili Ulaş Şahin i aradım ve nerede olduklarını sordum. emin olun aldığım cevap, üzerimden kırk katır geçmesinden bile daha kötüydü.

- ulaş neredesin abi?
-- abi HAYDAR ROCK BAR dayız!.
- ... (niyuuuv niyuuuuuv niyuuuuuv)

tabi ki doğum günü olan bir arkadaşımı kıracak değildim. ROCK BAR olsa bile, hatta ismi HAYDAR bile olsa, o mekana gidecektim. tabi ki üzerimde toplamayı tasarladığım enerjinin yarısından çoğunu haydar ı duyunca yokettim istemeden. zaten günün yorgunluğu ve sırtımdaki 12 kiloluk yük de beni iyice ezer hale gelmişti. nelerle karşılaşabileceğim konusunda bir takım tahminler yürütmeye başlarken, kendimi barın önünde buldum.

HAYDAR ROCK BAR!

içeri girer girmez, "noluyor lan, hafta içi bu ne kalabalık?" diye sordum epey kendime. sanırım hepsi ulaş ın doğumgünü için gelmiş olamazlardı. neyse ulaş ı gördüm ve o kalabalık arasından, diğer arkadaşların masasına doğru yürürken, gider katsayısı epey yüksek 4-5 bayan arkadaş dikkatimi çekti. belki gecenin ilerleyen saatlerinde bir takım iskeleler kurarım da ee öö şeklinde düşüncelere 2 saniyelik de olsa kapılıp, masaya geçtim. bizimkiler tabi erkenden başlamışlardı ve kafaları maaşallah zurna gibiydi. kendimi en kötü hissettiğim anlardan biriydi. düşünsenize, Haydar isimli bir rock bardasınız, etraf çok kalabalık, her tarafta 18-22 arası gençler var, dünyanın en sikik şarkıları eşliğinde kafayı yiyenler, delirenler, ağlayanlar ve elemanıyla kavga edip onu kovan bir bar sahibi var. inanılmaz bir kaos havası hakimdi içeriye. bizim çocukların burayı neden tercih ettiğini sonradan anladım ama. 50lik bira 2,5 tl, votka da 4 tl mi neydi. klastı yani fiyatlar.

Fiyatların klaslığı malesef, ortamın basıklığı ve o kadar ara insanın doluşması faktörünü aşamadı. "çıkalım" denildi. tabi ki "nereye gidelim" sorusu kafalarda yüksek yer tutuyordu ve öneri üstüne öneri yağıyordu. ama bildiğiniz üzere bu tarz önerilerin sonunda hep en ARA olanı seçilir. bu ara seçimden sonra "ritim roof" isimli (daha adını duyunca, kesin süper süper ara bir yerdir demiştim zaten) o şey yere doğru yola çıktık.


RİTİM ROOF

Daha içeri girer girmez, "of, benim burada ne işim var lan?" sorusunu hemen yapıştırdım kendime. sevgili ulaş ın hatrı vardı gerçi ama, o da zırdöndü olmuştu epey. ben ise 70 cl lik sirkeyi fondip yapmışçasına ekşi bir suratla izliyordum ortalığı. inanılmaz saçma dans eden, tahminimce 18-23 arası gençler ve köy motiflerini hala üzerinden atamamış figürler görüyordum. insanlığımdan, sakalımdan, şapkamdan ve o sırada üzerimde, içimde, dışımda ne varsa her şeyimden utandım bir yirmi dakika kadar. ha ama sürekli "ya bak ben dansa gitmek istiyorum tamam mı!!!" diye kafanızı şişiren sevgilinizden kurtulmak istiyorsanız, buraya getirebilirsiniz. (bir çift dikkatimi çekmişti, kız yılan yutmuş gibi dans ediyor, eleman genelde oturuyordu. sonra yabancı (alaman, gavur) bir eleman geldi işte kıza iskele kurdu. sonra ufak bir mevzu olur gibi oldu, kız "ben dans etmek istiyorum" dedi, erkek de iyi ne bok yersen ye" diyerek gitti. üzülmedim çocuk için. hayatın ve kadınların aralığını anlaması gerekiyordu. tabi zor olabilir. ki zaten sürekli dans dans diye tutturan kadınla ne işi olabilir bir insanın, onu bilemem. sanki çamaşır asarken tango yapıyor anasını satayım)

Ulaş arkadaşımın, beni kıvama getirme çabaları çerçevesinde votka enerji leri lüp lüp lüplettikten sonra, o yorgun, bezgin, gri kıvamım yavaş yavaş çözülmeye, içimdeki ORTAM KOBRASI dışarı çıkmaya başlamıştı. bundan tam olarak emin olmaya başladığım an ise, daha 30 dk öncesinde "gider katsayısı" gözetmeksizin, ortamdaki kadınlarla alakalı "üf bunların hepsi ara, şuna bak köylü, bin şeyim olsa birini vermem buna, o taytı babama giydirsem senden daha seksi olur vs. vs." düşüncelerle dönen kafam bir anda, gideri bence az ama mekan ortalamasına göre averaj üstü olan bir kaç tane seçebildi.

Ancak bu "giderli" kız seçme işi sonrası, ben kendimi bir anda o çalınan süper ara müziklere ve YILAN DANSI na kaptırdığım için işler biraz değişti. hoş bir iki kanca geldi de, hava henüz o kadar soğuk değil bu kiloda kadınlar için. sonrasında bizim acar alaman(demin bahsetmiştim, gavur) bu sefer bizim tayfadaki kızlardan birine kanca yapmaya kalktı da(böyle özgüveni olan adamlar yüzünden ankARA nın suları kesik kaldı kaç ay), minik bir şamarla ortama dirlik ve düzen getirildi. ortamda gideri averaj üstü olan bir kaç kadın vardı evet, ama oradaki alaman kalabalığa kaynaşıp o gece hardallı yemek istediklerini açık belli eder haldelerdi. özellikle "tudey ay vaz yu no" kıvamında davranışları bana 1,5/2 sene hazırlık okuyup, sonra hocasıyla "akademik kariyer" yapan birilerini anımsattı. iyice tiksindim.

neyse, artık çıkış vakti gelmişti. sabaha doğruydu saatler ve hala eve gidince yapacağım işler vardı. hadi birer bira içelim gazıyla yola çıkacakken, alman kalabalık indi ve bana "bu saatte nereden bira bulabiliriz" diye sordu. onları TARLABAŞI tarafına yönlendirdim. umarım heyecanlı bir gece onları bekliyordur. arkalarından gizlice takip eden köylü kızlar da bu sırada "ya takip edelim çok tatlılar" diyorlardı ama, yanlarından geçerken, onları tarlabaşına gönderdiğimi, isterlerse oradaki eğlenceye katılmalarını ve ikisinin de çok ara olduğunu söyleyip arkadaşların yanına döndüm.

tabi ki 6 otobüsüne yetişeyim derdiyle bira mira alıp içme olaylarımız yalan oldu. canhıraş otobüse binip gülşen i aradım. "ne bok yiycem ya ben şimdi" diye hayıflanırken, beni biraz rahatlattı sağolsun. eve varıp hızlıca işlerin bir kısmını hallettim. uyanınca da geri kalanını bitirip, iş yerime doğru yol aldım.

bu bir hafta içinde yaşadığım tek mesele bu değil, diğerini de yarın falan yazarım artık cinolar. ama her yazımda olduğu gibi, bunu da bir takım tavsiyelerle bitireceğim:

- eğer gençten hatun kaldırıp, günlük ekmek yemek istiyorsanız HAYDAR ROCK BAR iyi bir seçim olabilir. böylece hem tahammül gücünüzü ölçersiniz. hem de oradan kaldırdığınız hatunun da diğer hatunlardan pek bir farkı olmadığını görünce, rakı içince dertlenmezsiniz. Yahya Kemal Beyatlı nın da dediği gibi: "karı her yerde karı. içse de karı, içmese de karı. her birinin derdi ayrı. allah belalarını versin "

- ritim roof a gitmeyin. karı yok. gideri olan karı sayısı mega az. zaten müzikler de süper tırtk.
üni 2. sınıf üstü bir insana hitap edebileceğini sanmıyorum. sürekli dans etmek isteyen ruh hastası bir sevgiliniz varsa eğer, onu oraya bırakın ve arkanızı dönüp çıkın. keşke daha evvelden keşfetseymişim bu yeri diye hayıflanmadım değil tabi de, orası ayrı mesele. onu "yılan yutmuş gibi dansetmeye meraklı kadınlar" başlıklı yazımda inceleyeceğim.

- ilyas salman ın da dediği gibi "bugünün işini yarına bırakmayın" yoğun alkollü ve 4 saatlik uykuyla geçen bir gece sonrası çalışmak zor oluyor.

- işe mişe girmeyin, pank olun, pank yaşayın.


.......................


sevgilerimle,


Erhan Kabakçı, 1988 - Sudan